top of page

Zafer ve Yalnızlık Paradoksu...

  • Yazarın fotoğrafı: ysngngr
    ysngngr
  • 24 Ara 2024
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 30 Oca

Platon'un dediği gibi, "Kendi kendine yetebilmek, en büyük güçlerden biridir." Ama bu güç, yalnızlığın soğuk yüzüyle buluştuğunda, zaferin sıcak parıltısı bir gölgeye dönüşebilir. İnsan, kazandığını düşündüğü anda kaybettiklerinin ağırlığını hisseder. Bu paradoks, hem zaferin yalnızlığını hem de yalnızlığın zaferini aynı bedende yaşatır.


Sen kazanana kadar hikayen kimsenin umurunda değildir. İnsanlar yolda tökezlerken seni izler; ama elini uzatmaz. Sana bakarken aslında senin yansımanda kendi korkularını görür. Çevren, sessiz bir bekleyiş içindedir. Alkış sesleri ancak madalya boynuna takıldığında yükselir.


Ama kimse o madalyanın ne kadar ağır olduğunu bilmez. Kazandın mı? diye sorarlar, ama o zaferin bedelini sormazlar. Sen ise kazandıkça kaybettiklerini düşünürsün. Uykuların, hayallerin ya da kendini en sevdiğin halin; hangisi daha ağırdır? Bazen, ismini koyamadığın bir eksiklik olarak hissedersin bu kayıpları; hep orada, ama asla tam olarak görülmeyen. Zaferinle masaya oturduğunda, yanında yüzleşmen gereken her şeyi de getirir.


Hayat, bir sahnede oynanan garip bir oyun gibidir. Seyirciler hikayenin sonunda seni alkışlamak ya da yuhalamak için bekler. Ama sen, perdenin arkasında hep yalnızsın. Adımlarını nefesini tutarak atarsın; çığlıkların duyulmaz, gözyaşların görülmez. Sahne ışıkları parıldar, ama arkasında hep bir gölge vardır.


Zafer, yüksek bir dağa çıkmak gibidir; zirveden bakış muhteşemdir, ama etrafına bakınırsın ve yanında kimseyi göremezsin. Zaferin yalnızlığı tam da budur: Kazandığın anda, aslında bir şeyi daha kaybettiğinin farkına varmak. Ama burada yalnızlık bir ceza değil, bir ödül de olabilir. Tıpkı Nietzsche'nin "Kendi yıldızına ulaşmak istiyorsan, kendi yolunu bulmalısın" sözündeki gibi; bu yolculuk, yalnızlıkla örülmüştür ama sonunda bir zafer barındırır.


Zafer ve Yalnızlık Arasındaki İnce Çizgi

Yalnızlık... Çoğu zaman bir yük gibi görülse de, belki de insana verilmiş en büyük armağandır. Kendi sesini duyabildiğin tek yer oradadır. Düşmek, yeniden kalkmak ve yoluna devam etmek için en saf cesaret yalnız kaldığında keşfedilir.


Toplum zaferi alkışlar, ama kimse insanın o zaferi yalnız başına çıkardığı yolu görmez. Bazen en derin zafer, kendi köşe taşlarını döşeyerek, yalnız geçilen bir yolda kazanılır. Çevreden gelen sessizlik, aslında en yüksek çığlıktır; seni öze davet eder...


Yalnızlığın zaferi, diğerlerinden farklıdır. Burada kazanan, topluma karşı değil, kendi şüphelerine, korkularına ve yanılsamalarına karşı savaşmıştır. Bu zafer, bir madalya gibi parlamaz, ama kalbinin derinliklerinde hep hissedilir. Kendini keşfetmek, dış dünyanın kaosuna karşı sessiz bir direniştir.


Asıl paradoks burada başlar:

Zaferin yalnızlığında bir kayıp, yalnızlığın zaferinde ise bir kazanç vardır. Hangisi daha değerlidir? Bu sorunun yanıtı belki de senin o hikayede nereye baktığınla ilgilidir. Kazandıkça kendini kaybediyor musun, yoksa kaybettiklerinle yeni bir kendin mi buluyorsun?


Belki de mesele, kazanmak ya da kaybetmek değil, bu yolda kendi gerçeğini bulmaktır. Zaferin ağırlığından korkmak yerine, yalnızlığın sıcaklığına sarılabilmektir. Çünkü aslında zafer, hikayenin sonunda değil, o hikayeyi yaşama cesareti gösteren insandır. Tıpkı Seneca'nın dediği gibi: "Mutluluk, kendi içinde bir zaferdir; kimseyle paylaşmasan bile."


ree

bottom of page